12 Şubat 2024 Pazartesi
Erciyes, turizmin amiral gemisi
AHLAKSIZLIĞA DİNİ –PEYGAMBERİMİZİ ALET ETMEK ŞİRKTİR, MÜNAFIKLIKTIR!
Zor Kişilikler ve Zor İlişkiler
KAYSERİ OLAYLARI – GÖÇMEN POLİTİKASI
Türk Toplumunda Meydana Gelen Sosyal Değişimler
Stresle Başa Çıkmanın Yolları: Psikolojik Dayanıklılık Nasıl Geliştirilir?
Günümüzün hızla değişen zorlu koşullarına ayak uydurmak, birçok insan için stresli bir deneyim haline gelebiliyor. Ancak, stresle başa çıkabilme yeteneği, psikolojik dayanıklılığın geliştirilmesi ile mümkündür. Psikolojik dayanıklılık, zorluklarla karşılaşıldığında duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak güçlü kalmayı ifade eder. Size, stresle başa çıkmanın yollarını ve psikolojik dayanıklılığı artırmak için kullanılabilecek önemli stratejileri sunmak isterim.
1. Bilinçli Nefes Alıştırmaları: Stresle başa çıkmanın temel yollarından biri, bilinçli nefes alıştırmaları yapmaktır. Derin ve düzenli nefes almak, vücudu rahatlatır ve zihinsel odaklanmayı artırır. Günlük rutininizde zaman ayırarak, stres anlarında bu teknikleri uygulamayı öğrenerek psikolojik dayanıklılığınızı artırabilirsiniz.
2. Olumlu Düşünce Alışkanlıkları: Stresli durumlarla karşılaştığınızda olumsuz düşünce alışkanlıklarınızı fark edin ve bunları olumlu yönde değiştirmeye çalışın. Olumlu bir bakış açısı geliştirmek, sorunlara çözüm odaklı yaklaşmanıza yardımcı olur ve dayanıklılığınızı artırır.
3. Sosyal Destek: Sosyal bağlantılar, stresle başa çıkmanın önemli bir parçasıdır. Aile, arkadaşlar veya profesyonel destek almak, duygusal yükleri paylaşmanıza ve stresle daha etkili bir şekilde başa çıkmanıza yardımcı olabilir. İnsan ilişkileri, psikolojik dayanıklılığı güçlendirecek önemli bir faktördür.
4. Esneklik ve Kabul: Hayatta her zaman kontrolümüzde olmayan durumlarla karşılaşabiliriz. Esneklik ve kabul, bu tür durumlarla başa çıkmanın anahtarıdır. Bir başka deyişle karşılaştığın stres temelli bir durumda yanıtlayacağınız ilk sorulardan biri şu olmalıdır: Bu durumun içinde neler benim kontrolüm altında? Bunun dışında kalanları varoluşsal bir kabul ile karşıladığınızda stres yönetimini sağlamak için önemli bir adımı gerçekleştirmiş olacaksınız.
5. Zihinsel ve Bedensel Sağlık: Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek ve yeterli uyku almak, zihinsel ve bedensel sağlığınızı korumanıza yardımcı olur. Fiziksel sağlığınıza dikkat etmek, stresle başa çıkma kapasitenizi artırabilir.
6. Problem Çözme Becerileri: Stresle başa çıkmanın etkili yollarından biri de problem çözme becerilerini geliştirmektir. Karşılaştığınız sorunları adım adım ele almak ve çözüm odaklı düşünmek, psikolojik dayanıklılığınızı artırabilir. Ayrıca büyük hedefleri küçük, yönetilebilir adımlara bölmek, stresle başa çıkmayı daha kolay hale getirebilir. Her adımı tamamlamak, başarı hissi uyandırarak motivasyonunuzu pekiştirecektir.
Yaşam başımıza gelecekleri bilmediğimiz bir yolculuktur. Stres, kaygı, travmalar, kayıplar yaşanması muhtemel ancak bireyin seçimine bağlı deneyimler değildir. Kontrolümüz dâhilinde olan başımıza gelenlerle nasıl baş edeceğimizdir.
Unutmayın ki, psikolojik dayanıklılık geliştirmek sürekli bir çaba gerektirir. Bu stratejileri günlük yaşamınıza entegre ederek, siz de stresle daha etkili bir şekilde başa çıkabilir ve psikolojik dayanıklılığınızı artırabilirsiniz.
Seçimlerinizin, yaşamınızı daha kaliteli sürdürmenize katkı sağlaması dileği ile…
Hanife MARZIOĞLU
Psikolojik Danışman
www.hanifemarzioglu.com
Sevgili okurlar,
Gün geçtikçe hayat hız kazanıyor, teknoloji ilerliyor ve tüketim kültürü her zamankinden daha belirgin hale geliyor. Ancak, bu hız ve tüketim dolu çağın ardında bıraktığı izler, bireylerin psikolojik sağlığı üzerinde derin etkilere neden oluyor. Bu yazımda, “Zamanın Esareti”nde, hız ve tüketim çağının insanların yaşamları üzerindeki psikolojik yorgunlukla nasıl bir ilişki içinde olduğunu inceleyeceğiz.
Anlık Doyum ve Uzun Vadeli Tatminsizlik: Hız ve tüketim çağı, anlık doyum arayışını körüklüyor. Ancak, bu anlık doyumlar genellikle uzun vadeli bir tatmin sağlamıyor. Sürekli olarak daha fazlasını arzulama eğilimi, bireylerde tatminsizlik duygularını tetikleyebilir.
Sürekli Bağlantı ve Bilgi Yorgunluğu: Sosyal medya, sürekli olarak bağlantıda olma zorunluluğunu beraberinde getiriyor. Her an her yerden bilgi bombardımanına maruz kalmak, insanları zihinsel olarak yorgun düşürebilir. Bu durum, bilgi yorgunluğuna ve dikkat dağınıklığına neden olabilir.
Rekabet ve Başarı Baskısı: Hızlı yaşam tarzı, sürekli rekabet ortamını beraberinde getiriyor. Başarı odaklı bir toplumda yaşamak, bireylerde sürekli bir başarı baskısı oluşturabilir. Bu durum, stres, kaygı ve düşük özsaygıya neden olabilir.
Tüketim Çılgınlığı ve Boşluk Hissi: Tüketim kültürü, sürekli yeni şeylere sahip olma arzusunu körükleyebilir. Ancak, mal ve hizmetlere olan bu yoğun talep, bireylerde bir boşluk hissi yaratabilir. Maddi değerlere aşırı odaklanma, manevi tatminsizliği artırabilir.
Zaman Baskısı ve İlişki Zorlukları: Zamanın sürekli bir baskı unsuru olarak hissedilmesi, sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebilir. Hızlı yaşam tarzı, insanların birbirleriyle daha az vakit geçirmelerine ve anlamlı bağlantılar kurmalarını engelleyebilir.
Bu durumları anlamak, bu hızlı tempolu dünyada sağlıklı bir yaşam sürmek için adım atmanın ilk adımı olabilir. Belki de zamanı daha bilinçli ve etkili bir şekilde kullanmak, psikolojik yorgunluğa karşı bir kalkan oluşturacaktır.
Yavaşlamak, düşünmek ve hayatın tadını çıkarmak, hız ve tüketim çağının getirdiği zorluklara karşı koymanın anahtarıdır. Unutmayın; Hayatın güzelliği; ancak durup ona temas ettiğinizde size bir şeyler söyler.
Her yaşamın eşsiz ve biricik olması ve bu yaşamdan sadece bir kez geçtiğinizin farkındalık oluşturması dileği ile..
Hanife MARZIOĞLU
Psikolojik Danışman
Ebeveynlik, bir çocuğun yaşamında temel bir rol oynar ve ebeveynlerin tutumları, çocuğun psikolojik ve duygusal gelişimini büyük ölçüde etkileyen karmaşık bir deneyimdir. Ancak, zaman zaman ebeveynler, çocukları üzerinde kontrolcü, eleştirici veya baskıcı bir tavır sergileyebilir. Bu yazıda, işgalci ebeveyn tutumlarının altında yatan nedenleri anlamaya çalışacağız. Dinamikleri anlamak sadece ebeveynlerin değil, tüm aile bireylerinin sağlığı açısından kritiktir.
Zarar veren ebeveyn tutumları çoğunlukla ebeveynin kendi çocukluk deneyimlerinden kaynaklanır. Duygusal yaralar bir süre sonra otomatik davranış kalıpları haline gelir. Örneğin, bir ebeveyn kendi ebeveynleri tarafından ihmal edilmişse, bu kişi çocuğuna aşırı koruyucu veya kontrolcü bir şekilde yaklaşabilir. Burada kendi çocukluğunu telafi etme söz konusu olmaktadır.
Diğer bir faktör ise toplumsal baskılardır; ebeveynler, toplumun beklentilerine karşı gelme korkusuyla çocuklarını kontrol etmeye çalışabilirler. Sosyal bir ortamda, çocuğun hareketli ve meraklı olduğu bir davranışı, dış çevreden ayıp, iyi yetişmemiş, şımarık ‘çocuk’ olarak değerlendirilebilir kaygısı, ebeveynin o çocuğa sergilediği tutumda etkilidir.
Ayrıca, stres ve duygusal zorluklar da ebeveynlerin işgalci tutumlarını tetikleyebilir. İş ve aile yaşamındaki zorluklar, ebeveynleri sabırsız, gergin ve duygusal olarak yorgun kılabilir. Bu durumda, çocuklarla iletişimde zorlanabilir ve olumsuz bir etki yaratabilir. Bireyin kendi iç huzuru ve psikolojik iyi oluş hali seçeceği tutumları belirleyen önemli faktördür.
Ebeveyn bir şeylerin ters gittiğini fark ediyor ancak değişim gösteremiyorsa, tutumlarının altında yatan nedenleri anlamak konusunda henüz farkındalık kazanmamış demektir. Ebeveynler ancak kendi geçmiş deneyimlerini ve duygusal zorluklarını tanıyarak, çocuklarına daha sağlıklı ve destekleyici bir ortam sunabilirler, değişebilirler.
Unutmamalıdır ki; Sağlıklı bir ebeveyn tutumu için sadece çocuğunuzu sevmek yeterli değildir. Ebeveynin kendi duygusal zorluklarıyla yüzleşmeleri ve içsel bir dönüşüm sürecine girmeleri önemlidir. Bilinçli ebeveynlik değeriyle bu sürece girenler, çocuklarına daha anlayışlı, destekleyici ve sağlıklı bir yaklaşım geliştirme fırsatı bulurlar.
Çektiğimiz acının en büyük kaynağı, kendimize söylediğimiz yalanlardır, der bir yazar. Bende ekliyor ve insanlar gerçek farkındalıklarına ulaşmadan yeterli ebeveyn olamayacaklar diyorum.
Bilinçli ebeveynliğin içten doğduğunu anlamlandırabilmeniz dileği ile,
Farkındalıklı Zihin, Mutlu Aile Sağlar.
Hanife MARZIOĞLU
Psikolojik Danışman
www.hanifemarzioglu.com/
Yaşamın zorlukları içinde, duygusal yükler ve ilişki karmaşalarıyla başa çıkmak kompleks bir hal alabilir. Psikoterapi, bu zorluklarla yüzleşmemize, içsel kaynaklarımızı keşfetmemize ve çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirmemize yardımcı olur. Kendi iç dünyanızı keşfetmeye ve dönüşmeye hazırsanız bu sürecin nasıl geliştiğini yazımda bulacaksınız.
Psikoterapi, kendini daha derinlemesine anlama ve dönüşme sürecidir. Bu yolculuk, içsel dünyamızın keşfinde bize rehberlik eder. Kendini keşfetmek, duygusal haritamızı çıkarmak ve içsel potansiyelimizi ortaya çıkarmak anlamına gelir. İnsanın ömrü hayatı boyunca çıktığı en anlamlı ve kazançlı yolculuktur. Bu yolculuğa çıkmak için Bilinçli Farkındalık gerekir önce. Kendi düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı anlamak için içsel bir gözlem başlatırız. Artık insan için anlamlandırılması gereken bir yaşam vardır. Bu yaşam tektir, bir kez yaşanmaktadır. Değerlilik ve biriciklik söz konusu olduğunda yolculuk kaçınılmaz olur.
Köklerimizi Anlamak ve Geçmişle Yüzleşmek yolculuğun ilk uğradığı yerdir diyebiliriz. Kendini keşfetme süreci, geçmiş deneyimlerimizle yüzleşmeyi içerir. Şu anımıza geçmişten neler aktarıyoruz? Davranış kalıplarımızı nereden ve nasıl öğrendik gibi birçok soruya cevap bulmak isteriz. Psikoterapi, bu yaşantıları anlama ve bunlarla barışma ve olumsuz kalıpları fark etme fırsatı sunar. Geçmişin ışığında, şimdiyi ve geleceği anlamak daha kolay hale gelir.
Geçmiş köklerini anlayan bireyin psikoterapi yolculuğunda artık Güçlü Yanlarını Keşfetme süreci başlar. Kendimizi daha iyi anladıkça, içsel kaynaklarımızı ve güçlü yanlarımızı yeterince far eder zorlukların üstesinden gelmek için kendimizi daha motive olmuş buluruz. Kendimize güvenir, elimizden gelenin en iyisini yapmak için yolculuğa devam ederiz.
Dönüşüm süreci psikoterapiye başlamış bir bireyin kendi hızına göre ulaşacak ancak muhakkak geleceği bir nokta olmaktadır. Bu noktada Kendimizi Yeniden İnşa Etmek başlar. Psikoterapi sayesinde, olumlu değişimlerle dolu bir yeniden yapılanma sürecine gireriz. İçsel dengemizi bulur, ilişkilerimizi güçlendirir ve hayatımıza anlam katmayı öğrenmiş oluruz.
Yolculuğun sonu şuna çıkar ki; oda Özgürleşme ve Yeniden Yaşama Bağlanmadır. Psikoterapi ile birlikte kendimizi kabul etmek, sevmek ve anlamak, yaşamımızı zenginleştirir ve daha anlamlı kılar.
Gireceğiniz bu süreçte her adım, psikoterapi yolculuğunun bir parçasıdır ve bu yolculuk, içsel zenginlikleri keşfetmek için değerli bir araçtır. Unutmayın ki; İçsel dünyamıza ışık tutan bir keşif yolculuğunda psikoterapinin rolünü yadsımak bireyi olumsuz kısır döngüler etrafında tutmaya devam edecektir.
Ruhsal sağlığınıza yansıyan ışıltıyı psikoterapide bulmanız dileği ile,
Farkındalıklı bakıştan, dönüşmüş hayatlara…
Psikolojik Danışman
Hanife MARZIOĞLU
www.hanifemarzioglu.com
Günümüzde, değişim kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Hayatımızın farklı alanlarında; iş, ilişkiler, aile ve kişisel gelişim gibi birçok bağlamda değişimle yüzleşmemiz gerekiyor. Ancak, bu değişimlere karşı gösterdiğimiz ilk tepki genellikle psikolojik direnç olarak karşımıza çıkıyor. Peki, neden değişimle yüzleşmek bu kadar zor geliyor ve psikolojik direnç nasıl cesarete dönüşür? bir keşfe çıkalım. Girmekten korktuğunuz mağara belki de bir hazine barındırıyordur. Ne dersiniz?
Her ne kadar değişim, büyüme ve gelişme için bir fırsat sunsa da, psikolojik dirençle baş etmek genellikle zorlu bir süreçtir. Alıştığımız rutinleri terk etmek, belirsizlikle yüzleşmek ve bilinmeyenle tanışmak, doğal olarak endişe ve korkuları beraberinde getirir. Direncin en belirgin sebebi ‘Bildiğimiz cehennemi, bilmediğimiz cennete tercih etmenin’ bizi güvende hissettirmesidir. Bu tercihte kalmak, olumsuzlukları beraberinde getirse bile tanıdık bir yolda olmanın verdiği bilme hissi kişiyi sıkıca tutar.
Ancak, bu zorluklarla yüzleşmenin olumlu bir yanı vardır ki, oda içsel bir cesaretin ortaya çıkmasına olanak tanımaktır. Değişime giden yolda cesareti parlatmak yolunuza ışık olacaktır.
Cesaretin Kaynağı, ‘Değişime Adapte Olma Yeteneği’ ile ilişkili bir durum. Değişime karşı esnek olmak, öğrenmeye açık olmak ve yeni durumlara uyum sağlamak, içsel bir güç kaynağı olan cesareti ortaya çıkarır. Değişimle yüzleşmek, aslında kendi potansiyelimizi keşfetme ve geliştirme fırsatı sunar. Üzülme! Der, Mevlana; Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten. Korkuya rağmen değil, onunla birlikte gelecek bir değişimden bahseder bize…
Cesaretin Temel İlkeleri, ‘Kendine Güven ve Olumlu Düşünce’. Değişimle başa çıkma sürecinde bize rehberlik eden birer içsel pusuladır onlar. Karşılaştığımız zorluklara daha iyimser bir bakış açısıyla yaklaşmamıza yardımcı olur. İçsel güç ve cesaret, bu temel ilkelerin birleşiminde yükselir. Mevlana’nın öğretisinden devam etmek isterim; Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Der. Olumlu bakış açısının nadide örneğidir, değişim ve cesaret üzerine…
Ve son olarak; ‘Değişimle Barışmak’, psikolojik direnci cesarete dönüştüreceğiniz aşamadır. Değişimle dost olmak, sürecin bir parçası olarak kabul etmek ve içsel gücümüzü kullanarak ilerlemek, hayatımıza yeni bir perspektif katmamızı sağlar. Cesaret, değişimin kapısını açar ve bizi yeni deneyimlere, fırsatlara ve büyümeye yönlendirir. Üstadın son satırları ile tamamlayalım; Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmayı dileyen taş, ezilmeyi, yontulmayı göze almalıdır…
İçsel cesaretinizin, sizi daha güçlü kılacak adımlara götürmesi dileği ile..
Ruhunuza iyi gelen Değişim ile tanışın…
Psikolojik Danışman:
Hanife MARZIOĞLU
www.hanifemarzioglu.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.