21 Kasım 2023 Salı
Erciyes, turizmin amiral gemisi
AHLAKSIZLIĞA DİNİ –PEYGAMBERİMİZİ ALET ETMEK ŞİRKTİR, MÜNAFIKLIKTIR!
Zor Kişilikler ve Zor İlişkiler
KAYSERİ OLAYLARI – GÖÇMEN POLİTİKASI
Türk Toplumunda Meydana Gelen Sosyal Değişimler
Stresle Başa Çıkmanın Yolları: Psikolojik Dayanıklılık Nasıl Geliştirilir?
İnsanı özetleyen bir formül yoktur. Zor insanlar ve zor ilişkilerle karşılaşmak hayatın doğal ve kaçınılmaz
durumlarındandır. Bu insanlarla kurduğumuz ilişkilerde bazen anlaşılmadığımız düşüncesine kapılabiliriz. Bazen
ise onları anlamakta zorlanır hatta çoğu kez ne yapacağımızı bilemez ve çaresiz hissederiz. İnsanları anlamak,
onların kişiliklerini sınıflandırmadan ve tanılamadan kendilerine özgü olduklarını bilmekle mümkündür. İnsanı
bir tablo olarak düşünecek olursak hepimiz doğuştan getirdiğimiz biyolojik özeliklerimiz ve içinde
büyüdüğümüz çevre ile rengarenk bir görüntü oluşturuyoruz. Bu her bir tablonun oluşum süreci oldukça uzun
zaman alır.
Bir başkasını kabul etmek yerine değiştirmek istediğimiz, değiştirmeye çalıştığımız ve hatta değişti yanılgısına
kapıldığımızda ise bu zor zamanlar kabusa dönüşebilir. Birini değiştirmek üzerine gösterdiğimiz çabanın bir
sonuca ulaşamamasının sonucu olarak hayal kırıklığıyla gelen öfke ise kaçınılmazdır. Değişim ancak kişinin
kendi farkındalığıyla gelen değişim isteği ile mümkündür.
Ve bazen seçimlerimizi bile birinin değişiminin üzerine kurarız. Seçimlerimizin önemli bir kısmı tesadüf
değildir. İyileşmeyi bekleyen küçüklük anlarımızın izlerini taşıyabilir. Hepimizin içinde bir çocuk var. Bazen
yetişkin olan bizler içimizdeki çocuğun ihtiyaçlarını, isteklerini ve beklentilerini fark etmeden yaşamımızda ve
seçimlerimizde açığa çıkarırız. Güvenli bir ortamda yetişecek kadar şanslı olsak bile çocukluk yıllarından kalma
yara izleri taşıyor olabiliriz. İnsanlar doğduğu ilk andan itibaren karmaşık ve sonu gelmeyen gereksinimlerle
sosyal ilişkiler kurmak durumunda olan bireylerdir. Ve dolayısıyla herkesin çocukluğundan taşıdığı yaraları,
hassas tarafları olduğunu bilmek ve kabul etmek insanları anlamamız için yardımcı olacaktır. Her bireyin hassas
tarafı gibi hayatı yorumlama şekli de birbirinden farklıdır.
Henüz kendimizle ilgili birçok şeye anlam veremez ve kendimizi tanımak için yoğun çaba harcarken bir
başkasını anlamaya çalışmak kolay olmayabiliyor. Davranışları, altında yatan nedenleri ve idare edilebilecek
kişilik özelliklerini bilmek ilişkileri kolaylaştırmaya yardımcı olabilir. Bunun için kendinize sorabileceğiniz bazı
sorular:
Bu insanın tutum ve davranışları hep var mıydı?
Bu durum bir olayla mı başladı ve geçici mi?
Bu kişinin benim hayatım için önemi ve değeri ne?
Onunla iletişim kurma çabama değer mi?
Çabalarımın o kişiye bir yararı olur mu?
İletişimi kessem ona, çevresine ve bana bir zararı olur mu?
Değişim ve onarım sancılı bir süreçtir. Sorunun farkındalığına varıp değişim isteğine yöneldikten sonra
ilişkilerin kurtarılmasına yaklaştık demektir.
ARZU ERSOY
FORTE PSİKOLOJİ ve DANIŞMANLIK KURUCU PSİKOLOG
İnsan en küçük sosyal yapı olan ailenin içine doğar ve öylelikle yaşamının sonunda denk sürecek olan sosyal
ilişkileri de doğmuş olur. İçine doğduğumuz ailede oluşmaya başlayan ilişkilerimiz akrabalarımız,
arkadaşlarımız, karşı komşumuz ve hatta sokaktaki insanların yani çevremizin etkisiyle şekil almaya başlar. Bu
ilişkiler içerisinde bazen destek alan biz olurken bazen destek veren oluruz.
Yaşamın ilk yıllarında nasıl ki hayatta kalabilmek için anne- babamıza ihtiyaç duyuyorsak anlamlı ve mutlu bir
yaşam sürdürebilmek içinde çevremizdeki insanların varlığına ihtiyaç duyarız. Aile, dost, arkadaş, tanıdık,
sevgili, online ilişki, yüz yüze ilişki gibi bir çok çeşit ilişki türü hayatımızın her anında bizimle. Aslında insan
sayısı kadar da ilişki sayısı vardır diyebiliriz. Her insanın kurmuş olduğu ilişki birbirinden farklı ve eşsizdir.
Dolayısıyla yaşamlarımızın bazı dönemlerinde daha çok olmak üzere bütün yaşamımız boyunca diğer insanlara
duyduğumuz ihtiyacı sosyal ilişkilerimizden karşılarız.
Sosyal destek ise yaşamımızda tereddüt etmeden sırtımızı yasladığımız, gerektiğinde duygusal, bilişsel ve maddi
her ihtiyacımızı karşılayacağından emin olduğumuz, ilgilenen, değer veren ve değer verdiğini hissettiren
insanların desteğidir.
Sadece destek ihtiyacımız olduğunda değil aslında destek ihtiyacımız bulunmadığında da yakın çevremizin
varlığına ihtiyaç duyarız. Düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız sosyal ilişkilerimiz içinde anlamı
derinleşir. Sevgili Doğan Cüceloğlu bir seminerinde “Hayatınızda önemli bir olay olduğunda etrafınızda onu
paylaşacak kimse yoksa o olay zehir olur sizi sokar. ” diye ifade etmiştir.
Sağlıklı ve sağlam sosyal destek için öncelikle kişilerarası ilişkileri iyi bir şekilde yönetebilmek gerekir.
Araştırmalar gösteriyor ki kişilerin hayatlarını ve ilişkilerini iyi şekilde yönetebilmesi için sosyal zeka oldukça
önemlidir. İyimser, güvenilir, empati kurabilen, diğer insanlara güvenen, kendini tanıyan, duygularını kontrol
edebilen ve yaratıcı olan gibi özellikleri barındıran duygusal zekası yüksek olan bireyler yaşamlarının her alanını
daha kolay yönetebilirler.
Fiziksel rahatsızlıklarda da sosyal destek sihirli bir dokunuş yapabilmektedir. Hiç beklemediğimiz anda
yaşamımızda karılaştığımız zor olaylarla bazen büyük bir korku yaşarız. Kaygımızın üstesinden gelmek zor bir
hal alabilir. Biz bu zor süreçten geçerken hayat bir taraftan devam eder. Yani yaşam biz olmadan da akmaya
devam eder bu bazen korkutucu bazen umudumuzu kaybetmemize yol açabilir. Tam o anda güvendiğimiz birinin
içten gülümsemesi bizi cesaretlendirir. Bir arkadaşımızın arayıp başından geçenleri anlatması, annemizin çorba
yapması, sevdiğiniz birinin sizi düşünerek sevdiğiniz şeyleri getirmesi yalnızlık duygumuzu azaltır. Ve o anda
umudumuz yeniden canlanır.
Bazen iyi ki varsın diyebilmek, bazen de onların sosyal desteği olarak ben buradayım diyebilmek çok kıymetli.
Evet, iyi ki varsın..
ARZU ERSOY
FORTE PSİKOLOJİ ve DANIŞMANLIK KURUCU PSİKOLOG
Zar zor uğurladığımız yaz mevsiminin ardından sorumluklarımızın başladığı ve rutinlere döndüğümüz
sonbaharın ilk ayı eylülü uğurladık. Bazı insanlar sonbahar mevsimi geldiğinde kendini daha mutsuz, keyifsiz,
gergin, öfkeli, motivasyonunun azaldığını, uyku ve beslenme düzeninde bozulmalar olduğunu hisseder.
Sorumluklarımıza dönmek mi, mevsimsel değişim mi, beyin kimyasının etkisi mi? Depresyonda olduğunuzu
düşündüren tam olarak hangisi? Yoksa günün kısalması, yüzleşmekten kaçtıklarımız ya da mevsimsel geçişle
birlikte doğanın değişimi mi?
Yazdan kalma alışkanlıklarımızın sonbaharla değişmeye başlaması hem fiziksel hemde ruhsal anlamda etkili
oluyor. Çoğu zaman sıradan bir durum gibi düşünülen bu durum, genetik yatkınlıkla birlikte saydığımız
nedenlerin yarattığı beyin melatonin dengesizliğiyle oluşur. Amerika’ da her on milyonu aşan bireylerin
depresyonda olduğu bildirilmiştir. Erkeklere oranla kadınların depresyon riski 4 kat daha fazla olduğu yapılan
araştırmalarla görülmüştür. Yaş aralığına baktığımızda ise 17- 25 yaş aralığına daha sık rastlanmıştır. Bu yaşlar
hem akademik olarak hem mesleki olarak önemli yaşlardır. O nedenle bu durumun gözden kaçması ilerleyen
yaşları etkileme ihtimalini arttırabilir. Peki, sonbahar depresyonuna yakalanmamak için yapılması gerekenler
neler?
Uyku düzeninize dikkat edin. Eğer uyku düzeninizde bozulmalar varsa yavaş yavaş düzenlemek için adım atın.
Beslenme düzeninizde dengenin olduğu bir düzen oluşturun. Hayvansal gıdaların, sebzenin dengesini gözetin.
Depresif duygu durum içerisindeyken odaklanmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Günlük yaşamınızı ve yapılması
gereken işlerinizi öncelik planınıza göre düzenleyin. Dağınıklık ve düzensizlik hem zihninizi hem bedeninizi
yorar.
Sizi yormayacak aktiviteler planlayın. Açık havada olmak, sanat etkinlikleri, bir film serisine başlamak gibi
faaliyetler planlayın.
Değiştiremediğiniz, kontrol edemediğiniz gerçekleri kabul edin. Bunun için kendinizle kavga etmeyin. Çözüm
odaklı olma becerinizi geliştirmeye gayret edin.
Çalışıyorsanız ya da sorumluluklarınız varsa kendinizle kaldığınız anları değerlendirin. Çay içerken, yemek
yerken, dinlenirken o anda kalmaya gayret edin. Sizi yoran konularla aranıza perde çekin.
Sosyal medyayı azaltın. Sürekli sanal dünya üzerine kurulmuş bir rahatlama yönteminiz varsa bunu azaltın.
Orada gördüğünüz dünya gerçek dünya değil. O insan mutlu, hayatı yolunda diye düşündüğünüz birçok kişi de
zaman zaman sizin gibi hissettiğini unutmayın. Duygusal gerilimi azaltacak samimi ve gerçek ilişkiler kurun.
Her ne kadar mevsimsel değişimle doğada ve çevrenizde soluk renkler görseniz de yaşadığınız ortamı canlı
renklerle hareketlendirin.
İçinden geçtiğiniz size iyi gelmeyen anların ve zamanların geçici olduğunu unutmayın. Hiçbir an sonsuza kadar
sürmüyor. Sonbaharın ardından yine ilkbahar geldiğini hatırlayın.
ARZU ERSOY
Yapılan birçok araştırma duygularını, düşüncelerini yazarak ya da anlatarak ifade eden bireylerin hem ruh hem
beden sağlığını olumlu şekilde etkilediğini gösteriyor. Kendimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı ve
yaşadıklarımızı anlatabilmek çok kıymetli. Bu paylaşımın yansımalarıyla insan var olduğunu hissetmeye
başlıyor.
Anlatan ve paylaşan insan rahatlar, içindekini döktüğü için hafifler ve artık iç dünyasında yeni bir şeyler için yer
açar. Bu bir devinim oluşturur. Bu kişiye rahatlatıcı ve yenileyici bir döngü sunar.
Ama bazılarımız anlatmaz, anlatamaz. Anlattıkça zarar göreceğin, zaaflarının öğrenileceğini ve belki de kimse
için anlattıklarının önemli olmadığını düşünür. Anlatmadıkça biriktirir, birikir de birikir… Sonrasında sırtında
kocaman bir çuval, bu biriktirdiği yükün altında ezilmeye başlar. Bu yük onu hareket edemez, onun eli kolu
bağlı hale getirir. Üstelik bu yükü taşıdığının yorulana kadar farkında bile değildir.
Duygularımızı, düşüncelerimizi ve yaşadıklarımızı bilinçli şekilde geride tutmak ya da yok saymak zorlayıcı bir
durumdur. Bu zamanla, bedenin savunmalarının da üzerinde olumsuz bir etken oluşturarak bağışıklık sistemini,
kalbi hatta beynin ve sinir siteminin işlemlerini de etkileyebilmektedir. Kısaca, insanlar için ruhsal ve bedensel
olarak hem ağır hem hafif hastalıklara risk oluşturmaktadır.
Bazen de anlatmak isterseniz ama kime, nasıl anlatayım diye düşünürsünüz. Bu sorular cevapsız kaldığında en
baştaki çekingen halinize sığınırsınız. Yine kendinizle kaldığınızı fark edersiniz. Anlatmanın en verimlisi
anlattığınızda size yansımasını fark ettiğinizdir. Ama bazen bu olmaz, eskilerin dediği gibi suya anlatmak,
kağıda anlatmak hatta bilgisayara yazmak bile işinize yarayabilir.
Yurtdışında insanlar her gün sayıları giderek artan, sırlarını açıklayabilmek için kendine yardım gruplarına ve
terapistlere milyonlarca dolar ödemektedir. Bunun nedeni insanların büyük bir kısmı derin duygu ve
düşüncelerini kağıda kolaylıkla yazarken en yakın arkadaşlarına, aile bireylerine kişisel taraflarını açmamaktadır.
Uçakta, otobüste ve daha önce hiç karşılaşmadığı kişilere kendi kişisel yanlarını daha kolay açabildikleri
görülmüştür.
Bir çok danışanıma önermişimdir yazmasını, kimseyi bulamazsa bile kağıtlara anlatmasını. Yazabilen, bunun
için çaba gösterenler karşılığını olumlu olarak alırlar. Bazılarımız belki diyecek ki, kağıda yazsam bana ne
faydası olacak? Biri benim derdimi dinlemedikten sonra suya anlatmışım, kağıda yazmışım ne fark eder. Su ya
da kağıt bana öneriler mi verecek derdime çaremi olacak? Oysaki, rahatlamanın büyük bir kısmı sadece
anlatarak bile ortaya çıkabilir. Ve insan biraz da anlattığıyla ve anlaşıldığıyla var oluyor. Yaşamımızda var
olabilmek dileğiyle…
ARZU ERSOY
FORTE PSİKOLOJİ ve DANIŞMANLIK KURUCU PSİKOLOG
Bir çok kişi ruh sağlığımızın da beden sağlığımız kadar öncelikli olduğunu biliyor. Teoride hepimiz bunun
önemli olduğunu bilsek bile yaşamın gerçekleri devreye giriyor. İş yoğunluğu, yorgunluk, çocukların okulu,
hastalıklar ve hızla değişen dünyada değişimini takip etmekte hayli zorlandığımız teknoloji.
Bu konunun ne kadar önemli olduğunu tehlike çanları çalmaya başlayana kadar fark etmiyoruz. Amerikan
Psikoloji Derneği, fiziksel sağlık semptomları göstermeye başlayana kadar stres ve zihinsel sağlık sorunlarımıza
karşı savunmasız olduğumuzu genellikle fark etmediğimizi bildiriyor.
En son 2022 verilerine baktığımızda pandeminin ardından bireylerin bir çoğunun savaş ya da kaç durumunda
yaşadığı anlaşılıyor. Pandeminin yanında dünyada ve ülkemizde de bir çok zorlayıcı yaşam olayı olmakta.
Değişimler ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan krizler ve travmatik yaşam olayları hayatımızın kaçınılmaz bir
parçası. Bizler bu olaylarla her an karşılaşabilme ihtimaliyle hayatımıza devam ederken bu yaşam olaylarını nasıl
yönettiğimiz ve belirsiz durumlarda hayatımıza devam etmeyi nasıl başardığımız ruh sağlığımızı doğrudan
etkiliyor.
Ruh sağlığımızda en az fiziksel sağlığımız kadar önem taşıyor. İyi bir ruh sağlığı, fiziksel sağlığınızı da olumlu
yönde etkiyebilir. Peki, ruh sağlığımızı korumak için neler yapabiliriz?
1.Bağ kurun. Bağ kurmak bireylerin yaşamlarında zorlayıcı olaylarında size yalnız olmadığınızı, her şeye
rağmen yanınızda size inanan ve size değer veren insanların olduğunu hatırlatır. Duygularınızı gören ve
destekleyebilen insanlarla bağ kurun ve bağlarınızı geliştirin. Kendinize yakın bulduğunuz, ortak hedef ve
amaçlar oluşturduğunuz gruplara katılın.
2. Becerilerinizi fark edin. Bugüne kadar yaşamınızda birçok olaydan geçtiniz. Kendinize sahip olduğunuz
özellikleri nerede ve nasıl geliştirdiğinizi sorun. Yaşanan olaylar sizde ne gibi becerileri geliştirdi ya da
destekledi? Başınıza gelen olayları düşündüğünüzde bana ne öğretti? Hangi becerimi geliştirdi? Sorularını
kendinize sorun.
3. Zorlayıcı yaşam olaylarında zorlayıcı duyguya kapılmak yerine kabul edin. Neye ihtiyacınız olduğunu,
nasıl çözüm bulabileceğinizi düşünerek çözüm odaklı yaklaşın.
4. Değişime açık olun. Değişim hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Değişime direnmek yerine bunun için
becerilerinizi geliştirin..
5. Deneyimlerinize farklılıklar katın. Kendinize yaşamınızı zenginleştirecek farklı beceriler eklemek için
harekete geçin
6. Mükemmel olmaya çalışmayın ve mükemmeli aramayın. Önce kendinizde iyi olanı takdir edin.
Kendinizde daha iyiyi ararken iyi olanı kaybetmeyin.
7.Bedeninize özen gösterin. Sağlıklı beslenmek, spor yamak, su içmek bedeninizi güçlendirecektir.
8. Yaşamınızı anlamlandırın. Yapmak istediğiniz şeyleri erteleyerek büyük hedeflerinizi ertelemek yerine
bugün olmak istediğim yer için ne yapabilirim? Sorusunu sorun.
9. Doğada zaman geçirin. Doğada geçirilen zamanla ruh hali, zihinsel sağlık ve duygusal iyileşme olduğunu
göstermektedir.
ARZU ERSOY
FORTE PSİKOLOJİ ve DANIŞMANLIK KURUCU PSİKOLOG
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.